Yıldız Kulesi’nin Sırrı

Bir varmış, bir yokmuş… Uzak bir diyarda, her gece gökyüzünde parlayan ve herkesin görmeyi hayal ettiği Yıldız Kulesi adında büyülü bir kule varmış. Efsaneye göre, bu kule yıldızların ve gezegenlerin sırlarını içinde saklarmış, ama sadece cesur ve saf kalpli olanlar bu sırları öğrenebilirmiş. Ela adında genç bir kız, bu sırları öğrenmeyi çok istiyormuş.

Bir gece, Ela cesaretini toplayarak Yıldız Kulesi’ne doğru yola çıkmış. Yolculuk zorlu ve uzunmuş, ama yıldızlar ona rehberlik ediyormuş. Yolda karşılaştığı bir bilge baykuş, “Kuleye ulaşmak için yıldızların yolunu takip etmelisin,” demiş. Ela, baykuşun gösterdiği yolda yürüyerek Yıldız Kulesi’nin yanına varmış.

Kuleye adım attığında, çevresini ışık huzmeleri ve parıltılar sarmış. Kulede her bir kat, farklı bir gezegenin gizemlerini barındırıyormuş. İlk katta yıldız tozları arasında gezinen parıltılı kelebeklerle dolu bir oda varmış. Ela, kelebeklerin zarif kanat çırpışlarını izlerken büyülenmişti. İkinci katta ise gezegenlerin etrafında dönen minik ışık topları vardı; bunlar gökyüzündeki yıldızların haritasını çiziyormuş.

En üst kata ulaştığında, Ela’yı büyük bir kristal küre bekliyormuş. Küre, yıldızların en parlak anılarını ve gelecekteki gizemleri saklıyormuş. Küreye elini uzattığında, yıldızların ona fısıldadığı bir sır duymuş: “Dünya, yıldızların aynasıdır; ne kadar saf ve cesur olursan, o kadar parlarsın.” Bu sözler, Ela’ya hayatı boyunca unutamayacağı bir ders vermiş.

Ela, kalbinde büyüleyici bir huzur ve mutluluk hissiyle kulenin dışına çıkmış. Yıldız Kulesi, ona sadece yıldızların değil, kendi içindeki gücün de sırrını açmıştı. O gece, Ela, yıldızların rehberliğinde eve dönmüş ve gördüğü her yıldızda kendi macerasını hatırlamış.