Eski Saatçinin Sırrı

Küçük bir kasabanın merkezinde, herkesin tanıdığı eski bir saatçi vardı. İsmail Usta, yıllardır bu kasabada yaşıyor ve kasabanın en eski dükkânını işletiyordu. Dükkânının önündeki büyük sarkaçlı saat, kasaba halkına her zaman doğru zamanı gösterirdi. Her saat başı, saatten gelen melodik çan sesi kasabanın dört bir yanında yankılanır, insanlara zamanı hatırlatırdı. Ancak İsmail Usta’nın dükkânındaki saatler, sadece zamanı göstermezdi; her biri, içinde gizli bir hikâye barındırıyordu.

Bir gün, kasabaya yeni taşınan genç bir adam olan Mert, İsmail Usta’nın dükkânına girdi. Meraklı gözlerle etrafına bakarken, duvarda asılı duran eski bir saat dikkatini çekti. Bu saat diğerlerinden farklıydı; üzerinde karmaşık desenler ve altın yaldızlarla işlenmiş ince detaylar vardı. Mert, saate hayran kalarak sordu: “Bu saatin hikâyesi nedir?”

İsmail Usta, derin bir nefes alarak anlatmaya başladı: “Bu saat, babamdan bana, ondan da babasına kalmış bir saat. Efsaneye göre, bu saatin içinde zamanın sırrı gizli. Herkes zamanı kontrol edemeyeceğimizi düşünür ama bu saat, zamanı yavaşlatabilir. Ancak bu gücün bir bedeli vardır; zamanı değiştirmek, hayatı değiştirmek demektir.”

Mert, Usta’nın söylediklerine inanmakta zorlandı. “Zamanı yavaşlatmak mı?” diye sordu. İsmail Usta, başını sallayarak devam etti: “Evet, bu saatin sahibi, zamanı bir an için durdurabilir ama her durduğunda, hayatında bir şeyler kaybeder. Bu yüzden kimse bu saati kullanmaya cesaret edemedi.”

Mert, saate dokunmak üzereyken İsmail Usta, “Dikkatli ol, genç adam,” dedi. “Zaman, en değerli hazinemizdir ve onu değiştirmek, her şeyin dengesini bozar.”

Mert, saatten elini geri çekti ve bir süre düşündükten sonra dükkândan ayrıldı. Saatin gücünü kullanmaya cesaret edemedi. İsmail Usta’nın dükkânı, o gün de kasabaya doğru zamanı gösterirken, saatçinin sırrı, eski saatlerle birlikte yaşamaya devam etti.